Bilmek, daha ağır
sorumlulukları netice veriyor. Sorumlulukları layıkıyla yerine getirmemek de, o
derece şefkat tokatlarına maruz bırakıyor.
Sabır; sadece öfkeyi
tutmak, hissiyatı bastırmak, kalp kırmamak, üzülmemek değil. Sabır, anlayabilmenin
en zor ama en sağlam yolu. Rabbim yarattığı hiçbir şeyin israf olmasına müsaade
etmiyor. Başımıza gelen hiçbir şey anlık değil. Bazen ufacık gördüğümüz
olaylar, ömür boyu tesirini sürdürüyor. Dedim ya, anlamak için sabretmek
gerekiyor. Her olay, bir vazifeyle geliyor, binbir hikmetle sınıyor, görevi
bitince gidiyor ama “sabır imtihanı” , “sabır nimeti” hayatın her alanında
hüküm sürdürüyor.
En çok içimdeki
hüzne sabredemiyorum ben. Üzüntüme, “Dur” diyemiyorum. Susmasını biliyorum da,
durmasını bilmiyorum. Hal böyle olunca, hayra çevirmeye çalışıyorum. Belki bu
denli derin yaşamamın hikmeti, beni dünyadaki her şeyden soğutup, yalnızca O’na
döndürmeye itiyor. Her seferinde aynı üzüntüleri hissedip; her eşikten biraz
daha dünyadan soğuyarak geçiyorum. Yıllardır bir türlü öğrenemediğim şeyler var.
Üstelik biliyorum, öğrenene kadar aynı yerden gelecek bütün sorular. Ufkum,
anlamaya yetmiyor hala. Pencerelerin artması gerekiyor, başka ışıkları önüme
alıp, gölgeleri değiştirmem gerekiyor.
Gölgelerden
yoruldum, hepsi birleşip karanlığım oldular. Nuruna ihtiyacım var, İlmine, Hikmetine
ayna olmam lazım. Uzaklaşmaya ihtiyacım
var, en çok da kendimden… Rahmetinin gölgesinde teskin et yüreğimi. Karanlığıma
bir lem’ a gönder Nurundan ve ne olur “ene”
yi unuttur hüznüme.. (Amin)