4 Kasım 2013 Pazartesi

Bana Ne Gerek?

Duygulara dokunmalı önce,
Gözlerle mesela; konuşmaktan çok öte...

Hissederek yaşamalı hayatı, bu keşmekeş içinde,
Ses tonuyla belki; sıcacık,sarmalayan...

Görerek anlamalı yaşamı,
Aklın gözlüklerini takarak, hiç uyumadan...

Duymak lazım bütün bu olanları,
Sabırla yürürken, kalbin pasını silerek...

Okumayı sevmeli en çok;
Bir kitabı, bir insanı, bir karıncayı ve bir gün şu koca kainatı...

Yani sevmek lazım Yaratılanı,
Bütünüyle; bilerek,görerek,duyarak ve hissederek

Ve gitmek gerek maddeden,
Bu dünyaya sıkışmadan önce
Yürümek lazım O'na,
Bir adım attığında sana koşana,
Seni bilene, anlayana, merhametiyle terbiye edene...


Devamını Oku

27 Ekim 2013 Pazar

Pencerelerden Seyretmek

   Bir çok hatıra birikti zihnimde, kaleme almadığım. Nedenini soruyorum da kendime, bazen cümlelerimi sığ buluyorum, hissettiklerime nispeten. Bazen çok hızlı düşündüğümü ama yazarken daha dikkatli olmam gerektiğinden, cümlelerimin karıştığını farkediyorum. Bir de sanırım önce en ince ayrıntıya kadar hücrelerime işlemem gerekiyor her detayı.
  Düşünebilmek nimeti, görebilmekle birleşince aydınlanıyor insan ruhu. Gezmek, görmek, tefekkür etmek benim çehreme yansıyan bir aydınlığa dönüşmüş olmalı ki, her gören; "Bu seyahat yaramış sana" diyor. Bilmeyenler vardır; uzunca bir seyahat imkanı nasip etti Rabbım. Abantla başlayıp, urfa,adıyaman, (babamın büyüdüğü köy) ve nihayetinde abanta tekrar döndüğüm bir yolculuktu. Gittiğim yerlerden çok, katettiğim yol iyi geliyor bana desem abartmış olmam herhalde.
   Gitmek...Uzaklaşmak...Sürekli değişen manzaralar. Arabanın penceresinden izlediğim, her biri ayrı tefekkür sebebi olan iklim,renk,bulutlar...Ruh halimin değişkenliğine iyi gelen,hızlı bir döngü. Biraz daha dışardan bakınca gördüğüm dünya hayatı ve Üstadımın söyledikleri geliyor hatırıma;"Pencerelerden seyret, içlerine girme." Tam da bana iyi gelen şey değil mi bu?
   Gittikçe yakınlaşıyorum sandığım dağların yanına geldikçe,ardındaki dağlar çıkıyordu karşıma. Yani bitmiyordu yol ve aşılmıyordu bütün dağlar. Ya da ben öyle sanıyordum. Bitmiyordu dünya hayatı, aşılması gereken sorunlar bitmiyordu. Ama yol hep devam ediyordu ve görüyordum ki her dağın aşılması da gerekmiyordu. Dağların etekleri de sımsıcak kucaklıyordu insanı.
   Gün bitip, ay gösterince yüzünü gecenin karanlığının içinde, bir umut yeşeriveriyordu hep içime. Bunca karanlığın içinde beni Nursuz bırakmayan bir Yaradanım var diye. Aynayı yüzüme çevirince, içimde çok derinde bir ses işitiverdim yine; "İmân hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakiki imânı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imânın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikâtından kurtulabilir..."
   Gitmek lazım hep, uzaklaşmak... Cisimlerden uzaklaşıp, manaya yakınlaşmak. Manaların içindeki huzurla yoğrulup,devamına duacı olmak.

Devamını Oku

15 Eylül 2013 Pazar

13.09.2013 :)

  Daha önce bir şeyler yazmaya çalışırken hiç bu kadar heycanlanmamıştım… Hani mutluluk daha kolay paylaşalırmış ya, çok büyük mutlulukları ifade edemediği için paylaşamıyor da insan. Tarif etmeye çalışırken saçmalarsam şimdiden affola J

  Doğum günümden 2 gün öncesiydi… Okuldaki kayıt işlemleri, İstanbul’un  bitmek bilmez trafiği derken nihayet eve vardım diye düşünürken, kapımın önünde bir demet çiçek ve üzerinde bir kart J Şaşkınlıkla karta bakarken açılan kapı, mumlar, flash sesleri…. Hayatımda varlığı beni mutlu etmeye yeten insanlar, benim için toplanmış, evimi süslemiş, elceğizleryle pastalar, börekler yapmış bana sıcacık gülümsüyorlar…Sevincim bir yana, şaşkınlığım olaydı :) 

  

  Bi sonraki gün, yani doğum günümden bir gün önce, yine hayatımı anlamlı kılan, yol arkadaşlarımla öncesinden belirlenmiş olan toplantımız için kurtköye gittik... Çay muhabbetinde, ışıkların kapatılmasıyla ama daha çok da dostlarımın ne kadar ince düşündüklerini bilmenin eminliğiyle, birazcık da Nuray ablamın, o kadar işinin gücünün arasında bana elleriyle hazırladığı pastayı önceden görmem sebebiyle tam anlamıyla sırıtmaya başladım :) Böyle anlarda hep bi gözyaşımı bastırma çabasından farklı bi tebessüm oluşur yüzümde, beni tanıyanlar az çok bilir o halimi... Neyseki pastamın üzerindeki "Feyza 2014" yazısı yetişti gözyaşlarımı yutmama... "Yeni sürümüm çıkmııışş" deyiverdim :) .....



   Masanın altından "Aaaa burda ne varmııış" diyerek bi poşet tutuşturuldu elime...Tabiki o da planlıydı... Daha önceden mağaza gezerken, beğendiğim şeyler arasından en güzeli seçilmiş, alınmıştı... Mahcubiyetle gülümserken, benim için asıl önemli olanın bu kadar şeyi düşünmek olduğunu bilen dostlarımın oluşuna bir daha şükrettim.

  



   Eve dönerken; Rabbim, dedim, sen ne güzel insanlar çıkardın karşıma...Ben nasıl şükretsem, ne yapsam da bu insanlar ömrümün sonuna kadar hayatımda kalsa...Şükür dedim, biliyorum, Senden geliyor... 
   Zihnimde hep mutluluk cümleleri dolaşırken, odama girdiğimde bir süpriz daha bulacağımı bilmiyordum tabii



   Her biri birbirinden özel, nadide dostlarımın, adıma yazdıkları o muhteşem yazılar... Tarifinin bi imkanı olsa, günlerce yazmak istediğim duyguları yarım saatte yaşattılar bana... Öyle ki bi an korktum bile, ya kıymet bilemezsem diye...




   Asıl doğumgümde yani 13.09.2013 te de kahvaltıya götürüldüm ama artık süprizler de bitmiştir diyerek çıktım evden... Döndüğümde bambaşka bi şokla daha karşılaştım...Herşey öyle detaylı düşünlüyordu ki, hani biraz uyanık geçindiğim halde sonu nereye çıkar tahmin edemiyordum... İnsanların neden en çok doğumgünlerinde öldüklerini anladım artık. İnsan o kadar şoku kaldıramayabiliyormuş... Ben en çok aptallaştım tabi...
   Akşam yine beni evden çıkarma planları kurulmuş...Artık ne duysam ne görsem bişeyler çıkartıp, paranoyağa da bağladım tabi... Herkesi takip ediyorum :) Hazırlandım, dışarı çıkartılmayı bekliyorum ki, kapı çaldı... Kuzenim...Almanyadan gelmiş, süpriz yapmaya...Hem de aylar öncesinden planlamış... Daha ben o şoku yaşarken annemle babamdan aldığım özel hediye sunuldu önüme :)
   Allah' ım dedim, Sen ne güzel duygular yaşattırdın bana... Ne güzel bir sevgi koydun yüreğime. Ne güzel yol arkadaşları, ne güzel bir aile verdin bana...
   Geç vakitlerde döndüm eve. Sıcağı sıcağına yazmak istedim herşeyi ama hem ben hala kafamı toparlayabilmiş değildim hem de yorgunluktan elim yazmaya gidemedi...Bana kendimi bu kadar şanslı hissettiren herkese isim isim dua ettim, çünkü teşekkür öyle az, kuru, yavan kaldı ki... Şükretmenin lezzeti, teşekkürden tatlı geldi, dua etmek herşeyden samimi geldi.
   Annem, babam, kardeşim, Şeyma, Saliha, kuzenim, Esra, Nur, Nurefşan, Nuray ablam, Ayça.....Adını sayamadığım  faceten, özelden, yakından, uzaktan beni unutmayan, yanımda olan herkesten Allah razı olsun...
   Ve son olarak; öğrendimki hayatımda müthiş oyuncular varmış :)))) Şaka bi yana hayatımıın en özel, en unutulmaz, en samimi günlerini yaşattınız bana... Ne desem az, ne yazsam eksik... Hepinizi çok seviyorum... İyiki doğmuşum demek için sizlerden güzel sebep yok....


                                                                                    Feyza 2014  :))
   



Devamını Oku

9 Eylül 2013 Pazartesi

Özetle;

Günün hesap kesim saati geldiğinde, 
Yani ben yine buralardan çekip gitmek istediğimde... 
Hüzünleri paspas altından çıkarıp, gözyaşıma esir düştüğümde,
Hani ağlayıp ağlayıp, "Ne büyük dertler var, ben oturup nelere üzülüyorum" dediğim saniyede,
Ben bu hale alışığım, sabaha turp gibi olurum EvelAllah dediğimde,
Hani dönüp dönüp, kendime seslenişlerimde,
Uçurumların kenarlarında dolanıp durup, kendime doğru yürüdüğümde,
Biraz deli olduğumu da kabul edip, gülümsediğim vakitlerde anlıyorum; "Beni, benden başkası anlamaz"
Anlayış beklememek için, anlayışlı olduğumda,
Yanlış konuşmamak için sessizliğe kaçışlarımda,
Sevdiklerim kırmasın diye, kendi kendimi kırdığım anlarda anlıyorum; "Beni,benden başkası yaralayamaz"
Ne yaparsam yapayım, olanları değiştiremeyince,
Nereye dönersem döneyim, kırılmış hayallerimi görünce,
Kendimden kaçıp kaçıp, Yaradan'ın kapısına yüz sürünce anlıyorum; "Bana, O'ndan başkası derman olamaz"


Devamını Oku

8 Eylül 2013 Pazar

Eylül'e

Eylülün yakasına takılmış elmas bir broş gibi gözyaşı,
Sarı saçlarının hüzün kokusu sarmış etrafı,
Narin ellerine dokunsan ağlayacak sanki,
Bir tek eylüle yakışır bu ağır yük..
O küçücük omuzları dayanamaz sanırken,
Asalete dönüşür ağırlığı birden..
Tebessümü takar süs diye de,
Nasıl da yakıştırır kendisine..
Ah Eylüül; Gözyaşıyla mutluluğun en güzel buluşması..
Baktıkça hayran bırakıyorsun insanı..
Hoyrat ruhunun dizginlerini vermez kimsenin eline,
Ağustosa dayanıp,
"Senden korkmuyorum" bakışları atar Ocak'a
Yalnızlığına saklanıp,bütün mevsimleri alır içine.
Güneşle yağmurun inadına mücadelesidir eylül,
Çetindir iradesi,hakemdir üstelik..
Bulutlara yükler ağırlığını,
Ne güneştir aslında ne de yağmur..
Gece uyanıp,gündüzü uyutur..
Ah Eylül;bitmeyen mevsimim;
Özlemim,sevdiğim,hiç dinmeyen yağmurum,
Her gün doğan güneşim..
Saçının teline değen yağmur olsam da,
Son baharın son güneş kırıntılarını saklasam kalbimin en soğuk yerlerinde..
Sıcacık avuçlarında saklı şifam,
Seni bana eş yaratmış Mevlam.
Devamını Oku

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Nerden bakmalı bütün bu olanlara?

  Ne tuhaf...hep aynı olaylardan imtihana tâbi tutuluyorum. Aslında olaylar farklı gibi gözükse de hissettiklerimden tanıyorum aynı yerlerde oldugumu.bin hisse cıkarıyorum kendime,bininin de sonucu aynı yere bağlanıyor.Anlamam gereken,ögrenmem gereken çok şey var onun zaten farkındayım ama neden aynı hisler? Hislerimi yoğun yaşamayı bırakıp, kenara çekildiğimde, aklımın önüne çektiğim set kalkıyor. Aslında anlamam gerkenler çok açık lakin hislerimin çekilmesi gerekiyormuş önümden. 
  Yaradanın terbiye metodu çok hoş. Zayıf noktalarımın hepsini aynı anda imtihana tâbi tutmuyor, bir sıralaması var. En zayıf olduğum konularda tekrar tekrar benzer olaylar çıkarıyor karşıma, üstelik çok zorlandığımda, hafifletip, rotamı biraz daha güçlü olabildiğim başka imtihanlara çeviriyor. Sonuçta aynı şeyleri tekrar yaşamış olmuyorum. İrademin  zayıf olduğu yerlerden sabırla eğitiyor beni Rabbim. 
 İnsan fazla sabırsız. Çünkü;Edindiği olumsuz tecrübelere yakın bir olayla karşılaştığı anda tüketiyor bütün sabrını; "Yine mi aynı şeyler" diye. Tam da burda giriyor irade devreye. "Hayır!Aynı olur mu hiç? İşte Allah bir daha lutufta bulundu,bu sefer farklı bir sonuç elde et diye" Bundan sonrasında kadere iman giriyor devreye. 
  Zaten insanın hayata baktığı yer, seçtiklerinden belli ediyor kendisini. Her an başka bir eşikteyiz. Durduğum yerde; "işte yine aynı şeyler" deyip, Allah'ın merhametini, hikmetini sınayıp, müslümanın her an ümitli olması gerektiği kâidesini hiçe mi sayacağım? Yoksa; "Rabbim beni unutmadı da benden vazgeçmedi de" deyip, O' nun inayetiyle, rahmetiyle, muhabbetiyle,aşkıyla kolları sıvayıp O' na doğru yol mu alacağım?
  
Devamını Oku