31 Ocak 2012 Salı

Sorma Neden

Zaaflarımı görmesin insanlar diye yutarken duygularımı,
Yuttuklarımı sindirebilmiş mi gönlüm düşünmedim hiç..
Güçlü gözükmek,duygularımı saklamaktı ve susmaktı isteyerek..
Sustuklarımı da unutmaktı en kolay çözüm..
Dışımda çözüm abidesi olurken,içimin düğümünü unuttum
Unutmadım aslında sadece susturdum..
Yani zaaflarımı görmesinler derken dışardan,
Ben içimde korkak,hüzünlü,hep ağlayan bi deli oldum..
İçimde yer bulamıyorum şimdi ne düğüme ne çözüme,ne ağlamaya,ne gülmeye..
Şimdi bu düğümler açılır mı?
Her birine,bi en sevdiğim dediğim parmağını koymuşta gemici düğümü yapmış beni
Sevdirmiş,ağlatmış,sevindirmiş,aldatmış,sevmiş ve gitmiş..
Giderek tenhalaştı kıyılarım
Ben mi seçtim bunu yoksa kader mi diye düşünmüyorum
Kaderimi yaşamayı zaten ben seçiyorum..
Gelen,giden,öven,söven,güldüren,öldüren en sonunda illaki biten..
İçimde perdeler kapanırken,
Gökyüzüne açıyorum odamın perdelerini
Yine hüznüme besteler yapmış yağmur..
Gece yine benim karanlığıma özenmiş ama yıldızları takmış saçlarına
Yıldızlar bana inat parlarken,unutmuşlar bulutları
Şimdi bulutların sahte pembeliğine boyanmış sema
Toz pembe gecelere sarılıp,kayboluyorum yine..
İşte başladı telaşım ne çare..
Gün doğacak ve ben kaybedeceğim geceyi de..
Özlemekle geçicek bütün gün
Ve ben söz vericem bir daha sevmeyeceğim geceyi diye
Akşama en önden ona sarılmaya koşacağımı bile bile..
Nerde bende o irade..
Duyguların adını zaaf koymuş bir muhakemede..
Bitmiyor kendimle kavgam
İnadım nereye kaçıyor bilmem..
Suçlu ben miyim artık ağlarken gülemiyorum diye hem
Ben hiç gitmedim kimseden,hiç küsmedim bilmem neden..
Küsmeyi,gitmeyi kendimle öğrendim..
Gidesim var küstüğüm benliğimden,sorma neden..
Devamını Oku

27 Ocak 2012 Cuma

Yalnızlık Senfonisi

Özlemiştim yalnızlığın soğuk çehresi altındaki şefkatini..Mimiklerindeki sert ifadenin altından beni kabul edişini bekliyordum..
Gel-gitlerim hep ondan sebep oysa...Ne zaman kalabalıklarda göz göze gelecek olsam yalnızlığımla,hep aynı bakış;"Neden?"
Yalnızlık, yalnız bırakmaya gelmiyor hiç..Bende onun yokluğunda yokum aslında...Sessizliğim de o, içimdeki kalabalık da,
sesim de...Kahrımı en çok çeken,cefakar,vefakar dostum...İhmal etmedim seni..Bakma etraftaki görültüye sen,biz senle
hep ikimiziz..Hatta sen, benim tek olabildiğim tek gerçeksin...
İnsanlar yalnızlıktan neden korkar ki?..Kime gidilirse gidilsin,nerde olunursa olunsun dönüş yalnızlığa değil midir?
Gittiğinin adı yalnızlık zaten...Başkalarının ıssızlığında kaybolup, yalnızlığımıza ihanet ediyoruz belki de..
Adını yalnızlık koymuşlar bir kere, ben adına "gerçek ben" diyorum...Kendimle başbaşa olmak..Kendimi duymak..
Aslında en yalnız insanlar, yalnızlıktan korkanlar..Kendisinden kaçar mı insan?Kaçsa nereye kadar ki?
Hem kendini tanımamış insan, yanında kaç insan olursa olsun zaten yalnızdır..Belki de bencil...Kaçmak için
kendisinden, insanlara tutunan bir egoist..Derine inemeyen, karşısındakini duyamayan, kalabalığı yalnız kalmamak
için seven....
Tam anlamıyla tanıyınca "gerçek ben"i anlıyor insan yalnızlığın aslında sessizlik olmadığını...En görültülü,
en kalabalık yer olduğunu...Ondandır,gerçek yalnızlar kalabalıkta yaşar...Çünkü; yalnızlık gözü karalıktır
aslında biraz...Başkalarını daha iyi görebilmektir.Bir insan yalnızsa Her yerde yalnızdır...Ne yalnızlığından
korkarak kaybolmak ister insanlarla beraber..Ne de kalabalıktan korkup, yalnız kalmak ister...Ve gerçek yalnız
asla ben yalnızım demez...
Devamını Oku

24 Ocak 2012 Salı

Ben Olup Giderim

Yanmak ne zaman acı verir insana? Yanarken mi? Kül olduktan sonra mı?
Düşünüyorum da yanması daha kolay belki de...Küle dönünce anlıyo insan,yanarken yapılabilecek birşeyler olduğunu
ve aslında küle dönünce sona geldiğini..

Rüzgarları, fırtınaları kıble yapıp kendime, belki tekrar tutuşurum diye beklerken anladım,"Küllerinden doğmak" sözünün,külliyen yalan olduğunu.
İnandığım öyle çok yalan var ki,nolurdu buna da inansam?
Kasırgalar yıktı geçti de, küllerimi de savurdu başıma...Artık kıblemi değiştirsem de boş,küllerim bile kayıp.
İbrahim(a.s)'den bir lemacık yok ki yüreğimde,ateşler içinden ferahlıklara döneyim.

Ne umuda lüzum var, ne de yeise..
Ne geçmişe yanarım,ne gelecekten medet umarım..
Kendi etrafımda dönüp dururken bir bakmışım;
gecem gündüzüm bir,hüznüm mutluluğum bir,dostum düşmanım bir,kaçtığım kovaladığım bir...
Bende boğulmuş bir ben. Benliği aşmış iki ben..
Ne zordur bilir misin insanın kendisinden kaçıp,kendisine dönmesi?
Kendisiyle konuşup, kendisine küsmesi..
Bir bilsen,belki sen de deli dersin adıma..
Bildim sananlardan olursan,sen de deli dersin elbet..
Ben sana da güler geçerim..Ve güldükçe birilerine,ben olup giderim...
Ne sen görür benim gözüm,ne o,ne bu,ne şu..
Sendeki beni bulup alırım da anlamazsın...
Sen niye varsın sorarım da,sana mı sordum sanarsın?
Ben, benle yaşayan bir deliyim
söylesene sen burda ne ararsın?

Devamını Oku

21 Ocak 2012 Cumartesi

İstanbul Yağmurları


Dayanamadı şehir ıssızlığıma
Dayanamadı gönlümün katran kuruluğuna
Şimdi yağsa yağmur ne fayda?
Ne kadar ıslansam geçer kupkuruluğum
Ne kadar şimşek çaksa aydınlanır ruhum?
Ağlama şehr i istanbulum
Yangınımı büyütmekte damlaların..
Yağmur,ancak hüznüme bereket olur
Gürle istediğin kadar,
Dilersen gök düşsün üstüme,
Gel de elleme matemime
Unuttu gözlerim beş vakit gözyaşımı
Unuttu ağlamayı
Kurudu göz pınarlarım,
Nara düştüm..

Kaldırsam başımı semaya,açsam avuçlarımı
Bu yağmurlar beni ıslatır mı?
Bu yangını söndürecek yağmur nerde ey şehr-i devam?
Bu ateşi söndürecek tufan nerde ey şehr-i cefam?
Devamını Oku

20 Ocak 2012 Cuma

Vazgeçiş

Vazgeçmek,
Ne de ağır bir kelime uzaktan bakınca.
Sabretmek,
Ağırlığını taşıyamayacak harfler zinciri..
Beklemek,
Sonu olmayan sıkıntılar kervanı..
Ne kadar tanım yapılsa boş..
Kendini taşıyamaz bu kelimeler,
Sadece omuzlara yük olur.
Yeni vazgeçtim ben,
Korktum önceleri.
Şimdi bakıyorum da,vazgeçmek tekil anlamlara yüklenmiş..
Sadece boşlukla eşdeğer belki.
Yanına sabır da istemiyormuş,beklemeyi de, hüznü de..
Yalandan bi gülümseme hediyesi bile varmış..
Gerek imalı, gerek maziye sitemli..
Vazgeçince bir kere,
Liman da aranmıyormuş,tutunacak dal da..
Yer çekimi kesilip ayaklarının altından,
Olduğun yerde boşluğa bırakıyormuş.
His yok, acı yok, akıl yok..
Yokluklar diyarı mı desem adına..
Acı olmadan vazgeçmek olmuyormuş..
Yokluktan önce varolmak ateşinde önce pişip,
Sonra kül olmak gerekiyormuş..
Can yangını sönmüyormuş vazgeçmeden..
Yani bi seçim değilmiş bu vazgeçiş,
Sorusu olmayan,mecburi cevap şıkkıymış "A)Hiçbiri"...
Yanlış yapma seçeneği yok,
Doğru yapmaya mecbur değilsin,
Sadece A şıkkını seçip,vazgeçersin..
Vazgeçtim..
Zaten 3 Yanlışlarım vardı 4 doğrumu götüren..
Neresinden baksam kar kaldı vazgeçiş..
Ne uzağım artık,ne yakın..
Bu boşluk ne başlangıç,ne bitiş...
Mecburi,tek yön bir gidiş..
Devamını Oku

Yarın Ne Giysem Ki?!

Bu yorgunluk ne bahardan, ne bedenden
Gündüz gülen,gece ağlayan gözlerimden
Sessizliğim ne acıdan,ne kırılan yüreğimden
Deli gibi kaybetmekten korktuğum şu hayalimden.
Zaten yoktu ki bi umudum,
Anı yaşanılabilir kılmak oldu hep tek arzum
Çok geldiyse istediğim, ben yine susarım
Dilimdeki suskunluğum, gönlüme de inebilse ister, dururum..
Yarama merhem aramamaya ahdım var,
Olmadı bi yara daha açarım kendi elimle
Hem ağlar,hem dönerim içime..
Hem ağlar,hem de giderim üstüme..
Hiç bitmeyen gece yorgunluklarım var benim
Gülmek de yorar mı insanı?
Ağlarken gülmeye çalıştıkça anladım hayatı
Korkmuyorum artık yara almaktan
Kendim kesip biçiyorum kalıbıma göre kalbimi
Bir sürü elbisesi var,kocaman bir kalpdolabı,
Her sabah açıp uzun uzun "Bugün ne giysem" diye baktığım,
Üstüne takıyla tokayla süslediğim..
Pahalı elbiseleri var kalbimin,
Biçerken elimi kestiğim,
Dikerken parmağıma iğneleri batırdığım..
Pahalı ama değer vermediğim bir sürü elbise..
Gece pijamalarımı giyince,
Hüzünle beraber çöküyor gerçekler üstüme
Taşıması ağır geldikçe yoruluyorum ben de
işte o zaman başlıyorum;
"Yarın ne giysem ki" diye düşünmeye.. :)

Devamını Oku

16 Ocak 2012 Pazartesi

Alem-i Deniz









Bazen mesafe arıyor insan...Uzaklaşmak sevdası yüreğe düştü mü bir kere,
yakıyor her tren sesi. Deniz kenarları, limanlar çekiyor kendisine mıknatıs gibi.
Uçuveriyorsun, bilmeden nereye gittiğini...Önce yüreğine esir oluyorsun, sonra ayaklarının
götürdüğü yerlere köle. Lakin yüreğe esir olmak zor iş. Kanadın yokken uçacağını sandırır,
yükseklerden çakılıverirsin denizlerin diplerine.Gitmek olur yine sonu...

İnsan kendi seçiyor yolunu...Yüksekleri, uçurumları, dipleri... Ne de dertliyiz hepimiz.
İçimizi bağlayan karalar, yüzümüzü aklayacak olsa, yüreği bağlayan karaları da severim de,
insanoğlu tuhaf. Kalbinin kuytuları imdat çığlıklarıyla yanarken, yüzü hala karalara dönük
yaşar da, mutluyum der adına..

Yollar denizlere çekiyor hep beni...Güneş batarken yazılan satırlar, denizlere dökülüyor,
gözyaşı kuytularında.. Yosun kokusu mu içime bu tatlı mayhoşluğu veren, yoksa tatlı tatlı
tenimi okşayan akşam rüzgarına karışıp,gözlermi kamaştıran güneş mi? Deniz kenarı benim
yolum. İçimi açan da, ağlatan da işte bu serin sular. Hele bir de fonda müziğim olsun acaba
kalkar mıyım oturduğum yerden?

İçimde ağlayan bir deniz var, az kaldı okyanus olmasına. Ne garip hüzünle mutluluğu nasıl
bu kadar iç içe yaşayabiliyorum? Hamurum hüzünle yoğrulmuş ne fayda...Gülsem de hüzün,
ağlasam da..

Koca bir alem deniz.Dalgalarında saklı sırlar müebbet cezalı, kıyılara çarpıp çarpıp
dönmeye mahkum...Birilerine gökyüzü olmuş deniz; balıklara, yosunlara, mercanlara...
Kim bilir daha kimlere? Acaba diyorum bizim gökyüzümüz de deniz mi birilerine, mesela;
kuşlara..Arada sıkışan insanoğlu nasıl da göremiyor uçsuz bucaksız mavileri? Karalarla
geziyor, mavilere dönük gözleri...

Kıymet bilmez bir nesil olup tükettik güzellikleri. Alın sizin olsun ne varsa. Sakin
bir deniz kasabasına bırakın beni.İki gökyüzü arasında sıkışmışlığı yaşayayım ben. Ne
yer bitsin, ne gök... Ne denizler sarsın beni, ne gökyüzü alsın. Yaşamın adı bu;
İki arada bir derede nefes alıp vererek, olduğun yerde saymak.
Devamını Oku

15 Ocak 2012 Pazar

Kayıp...

Öyle acılar yaşar ki kalp, daha çoğunu yaşayamam sanar.
Kıvranır durur kendi kendine de, mantık acı kıskacından kurtulup yol alamaz.
Sahi ya hüznün tarifi var mıdır?İç yangını mıdır?darboğaz mı?kerbela mı?
Boğazda bir düğüm,karında bir sancı,yürekte koca bir kaya parçası...
Hüzün halsiz bırakır adamı
Bittim sandığın yerde,nöbet nöbet çarpar da diriltir gözyaşlarını..
Kısık ateşte kavurur,buharında haşlar,diri diri yakar...
Bazen gereğinden fazla yaşarsın acını.
Öyle bir andır ki o,artık yaraya merhem bulsalar,
bütün çareleri serseler ayaklarının önüne,üstüne basar da geçersin..
Artık dermanın gelse de hissedemezsin..
Hapis kalır ruhun o hüzünde müebbet.Merhemine de "Boşver,uğraşma dersin"
Kalpten geçersin,yürümekten geçersin,herşeyden geçersin,acıdan geçemezsin..
Üstelik acıdan geçilemezsin de..
Mantık bulur yolunu, devam edersin eksik, devam edersin bıkkın,devam edersin yorgun..
Mutlulukları ezer geçersin, hüznünle sarmaş dolaş..
Yaftalar dolanır boynuna,anlamsız bakışlar çarpar nazarına,sorular çıkarırlar karşına,
Acılardan kırptığın maskeleri takar da gidersin..
Sevdalar giydirirler,
Kim bilir, birilerinin masallarında başrolleri oynarsın,
Kendi masalında kayıp bir yabancıyken...
Yazarsın,çizersin,güldürür de öyle geçersin.
Hiç bir anlama yüklenemezsin.
Öznesiz cümlelerinde dolaylı tümleçlerde takılıp gidersin..
Tutunamazsın..Tutturamazsın..
Yüklemlere yük olursun.
İstemeden vardığın yerlerde tümsek olursun,
Rüzgarlar bile savurmaz seni,
Gidemezsin,kalamazsın,boşlukta bile kaybolamazsın..
Susarsın...Cümleler boyu susarsın..
Konuşsan,kendini bile anlamazsın..
Susarsın,sustuğunu sanırlar..
Kalırsın,kaldığına inanırlar,
Gidersin,el sallarlar
Kaybolduğunu anlayamazlar...
Devamını Oku

Hayırları,şerre sürüklemeden istemek

 Herkes kar bekliyormuş heyecanla.Bütün gün övgüler yağdırdılar,şair oldular adeta..
Gözüme de ruhuma da hoş gelse de yazılanlar,düşündürdü beni..
Mesela;yarın da yağsa,hatta öbür gün de..O şiir dizeleri yerini "Beyaz kabus" lara bırakmayacak mı?
  Fazla olan şeyler ya sevilmiyor,ya da ülfet olup fark edilmiyor.
Hep daha fazlasını istemeye teşvik edenler,fazla gelenleri atmayı da öğretmeye uğraşıyor sonra..
Bir düzen kurup,içine iradesi zayıflatılmış insanoğlu yerleştiriliyor.
Fazla fazla yaşadığımız herşey, antibiyotik etkisi yaratıyor ruhta.Aylarca,yıllarca hatta hassas ruhlarda bir ömür boyu hasarlara yol açıyor..
İstemek,istemeyi bilmek ince bir nokta.Duada ısrarcı olmak lazım ama ısrar ölçüsüzlük değil,
hakkında hayır olanı istemek,fiili olarak da desteklemektir.Değil mi ki Rabbim her kar tanesiyle
melekler gönderiyor semadan,dualarımıza amin desinler diye?Öyleyse ağızdan çıkan her kelime,bir "Amin" e gebe.
  İstemeyi bilmek bir incelik,konuşmayı bilmekse sanat.İnsana düşense daima dengeyi kurmak.
O(c.c)'ndan gelen herşey hayır,şerler bizden..Hayırları; kendimiz için şerre dönüştürmeden
yaşayabilmeyi nasip etsin..
 

Devamını Oku

14 Ocak 2012 Cumartesi

Meçhule Yanan Deniz

Rüzgarlara kapılıp yanlış kıyıya gelen gemiye kızamadık,
Limana sövdük, yanlış liman diye,adalete sığdıramadık..
Denizlere daldık..
İncilere kızdık; istiridyelerde hapisler diye,inanamadık..
İstiridyelere lanet ettik; incileri aldılar diye ama
Olur ya belki de korumaktı amaçları dedik,bağıramadık..
Sonunda denize yükledik suçu..
Olmasaydı,bunlar olmazdı diye..
Ve biz yine bilemedik
Deniz olmasa kıyıların da, limanların da,incilerin de olamayacağını..
Ve biz yine pire için denizleri yaktık...
Şimdi alevlerimiz gökleri bile yakıyor..
Devamını Oku

"Yaş"lı..

Gençlik yaşla olmuyor ki zaten..
Zaman prangalar takıyor insanın hayallerine..
Ömür geçiyor,kelepçe tutmuyor yelkovanla akrep.
Yaşlar geçiyor yaslı,
Yaşlar kalıyor sisin pusun ardından..
Yaşı geçiyor gençliğine doymadan
Yaşına aldırmıyor genç kalan..
Gençlik yaşla olmuyor ki zaten..
Söz sükuta bırakırken sahneyi,
Hayaller gömülürken toprağa,gençliğe bakmıyor ki..
Yaşım kadar genç kalsaydım,ben de yaşlanmazdım ki..



Devamını Oku

13 Ocak 2012 Cuma

"Hiç" İstenir Mi?

Umutlar direnir,umutlar biter,yeni umutlar gönderilir..Ama umut asla tükenmez.Çünkü; O var..
İsteseniz de istemesiniz de umutlar gönderiyor hayatınıza..Hatta çoğu zaman anlamıyorsunuz bile,
umudunuzun aslında bittiği an başka bişeylerin geldiğini.Düzen böyle..
Olsa olsa yoruluyor insan,bıkıyor,hevesi kaçıyor..
İstemekten vazgeçebiliyor muyuz gerçekten?
Hiç birşey istemeden yaşamak mümkün mü?
Tabiatımız müsait değil ya zaten böyle olmasına.İstemek yakamıza yapışmış..
Bir de istemeyi bile istememe hali var..Tehlike burda başlıyor sanki..
Korktuğu da oluyor insanın istemekten.Çünkü; verilen herşey bir gün geri alınacak. Sonuç;" Kaybetmek korkusu"
İşte istemeyi istemediğinizde,istemek size ağır geldiğinde, artık korkularınızdan da arınmış oluyorsunuz..
Tuhaf bir hal..
Bu evcilik oyununda başını sokabileceği bir yer bulamayınca yürek,önce mızıkçılık yapmaya başlıyor.
Sonra kendi kendine hırpalanmaya,duvarlara çarptıkça da oyunu uzaktan izlemeye başlıyor..
Oyunun içinde,kendisini unutturmadan ama aslında çook dışında..
Başaramadağı için, oyunun sonuna gelemediği için kendine kızmaktan bile vazgeçiyor zamanla..
Umutlar gönderiliyor yine..Bu sefer anlamaya başlıyorsunuz size sunulan bişeyler olduğunu.
O kadar istemiyorsunuz ki,önceleri burnunuzun dibindeki fırsatları göremezken,
şimdi taa uzaklardakileri bile görüp,kapatıyorsunuz gözlerinizi sessizce..
Geliyor-geçiyor..Gün doğuyor-batıyor..Değişen bişey yok..Tükenen hiç bişey yok.
Sizi değiştiren bir hayat,Bir Kudret var lakin "Neden? " diye sormaktan bile vazgeçmişsiniz..
Siz mi hayata erken başladınız, yoksa geç mi çözdünüz oyunun kurallarını..
Bi önemi var mı artık?
Hiç birşey istemeden yaşamak gerçekten mümkün mü??
Devamını Oku

Benim Herşeye Gücü Yeten Rabbim var

Kör karanlık geceler yetmezmiş gibi, gözlerimdeki yaşlar da birikince büsbütün göremez oldum burnumun ucunu... Yazmak geliyor içimden, ama meçhul birşeyler yazasım var. Kendimi anlatmaya çalışmaktan, ruhuma cümleler bulmaya çalışmaktan da yorgun düşmüş gönlüm... Belki de diyorum, cümleler küsmüştür bana.. Ya da ben cümleleri sevemez oldum.. Yazıverecek olsam, keder akar oldu içlerinden..
Küstüm.. Yoo sana değil.. Kendime küstüm.. Beni ben yapan herşeye küstüm.. Küsmelerim kimsenin umrunda olmayınca ben yine kendime küstüm... Önce satırları terk ettim, kalemi, kağıdı, sonra sevgileri, dostlukları terk ettim... Gülmelere de küstüm, ama küsmek olsa sadece, barışırız derdim, ben gülmelere kızar oldum... Göz yaşlarımı silmeyi beceremezken gülmek de neymiş? Herşeyi terk etmişken gülmek yanıma mı kalırmış? Dört nala gider gibi, hızlı kaçtım hayattan.. Birileri kulağıma umut cümleleri fısıldıyor, benimse beynimde avazı çıktığı kadar bağıran soru işaretleri... Duyamıyorum kimselerin cümlelerini, sevgilerini... Kaç bakalım diyorum kendime, nereye kadar bu kaçış? Bir duvara daha toslarım, en fazla; gittiğim yere kadar giderim... Sonra? Sonrası yine yokuş aşağı hızlı bir koşuş.. Böyle bir kısır döngü oluverdi hayat... Daha dur bakalım erken bu cümlelri kurmak için, boyumu aşan feryatlar mı yoksa bunlar?.. Hayır,feryat da değil. Diyorum ya, bilinmezlikleri yazıyorum...Herşey faraza, tahayyül, boş... Bilinmezlikler içinde bir bilinen çıkar belki de?
 
Hadi başka bi kapıyı çal gönlüm...Bbaşka bir varsayıma daya yaptıklarını.. Umut.. Zorla yapışıyorum umuduma, kulağıma fısıldayanları duyabildikçe... Ben tutunsam kaç yazar ki? O beni çoktan unutmuş.. Zaten hani derler ya, neye sıkı tutunursan, ilk o gider elinden... Peki umudum gittiyse nasıl yaşıyorum?.. Bu gece uzun olcak yine.. Sorular peşpeşe... Yaşıyor muyum, yoksa yaşamak mı beni bırakmıyor? Hani can bedenden çıkınca ölürdü insan? Ben hala yaşıyorum... Canım çıktı diyorum, ama bak, aynaya bakınca görüyorum kendimi...
Koş ruhum, kaç bu sorulardan da.. Yeis bu kuytu köşelerde, bu zifirî geclerde daha da yapışır yakana... Koş ki, kurtar kendini... Koş Rabb’ine.. Ona koşarsan kanatlanıverir gibi belki uçuverirsin güzel alemlere... Umut bahçelerinde misk kokuları çalınır burnuna... Hani hatırlasana O’na gidişlerini... O ne zaman boş çevirdi seni yanından? Hep huzurunda bulmadın mı yaralarına merhem... Rahmetiyle öpmedi mi alnından? Avuçların karıncalanana kadar dua etmek, ondan eşsiz gelmedi mi sana?..
Hadi az kaldı çıkışa... Bütün kapıları açtı  sana yine Rabb’in... Bak yine çağırıyor seni yanına ki böyle patlarcasına sıkılıyorsun.. Ne kör, ne anlamaz bir varlıksın.. O çağırdıkça duyamadın, kulağına umut cümleleri fısıldayan insanlar gönderdi, sen kendini dinledin... Herşeyi terk ettirdi gönlüne, sen mutsuz oldun... Sana O yeterdi halbukii... Sen duyamadın.. Şimdi böyle daraldıysan, duyamadıklarına say... Ama bak, O yine sana açtı yollarını... Koş... Dur,  koşma!.. Uç... Kanatlarına farkedilmenin mutluluğunu al.. Uç!.. Kanatların dile gelsin, ilahilerini dinlesin âlem: “Benim, herşeye gücü yeten Rabb’im var...”

Devamını Oku

İlle de Sus

İsmini bilmek yetmez duyguların,
Duygularını dile dökecek mangal yürekle de bitmez,
Karşında isimsiz duyguları anlamayan biri olduktan sonra.
İster aşk de ister sevgi ona..
Gözler yalan söylemez derler,
Bu zamanda yaşamamış ki eski şairler
İhanet gözlere de sinmiş
Ya yüreğe tutunup yol almak kalmış,
Ya da olduğun yerde saymak varmış..
Yalnızlığıma kırmızı kurdele takıp gezmek var da,
Onun da sahtelik koyarlar be adına..
Sakladım en derine yalnızlığımı
Ölü toprağı mı serpildi üstüne kalabalıkların,
Yoksa ben öldüm de, topraklar mı gözlerimin önünde..
Vazgeçince bir kere anlatmaktan,
Sessizlik nasıl da yapışıyor diline insanın
Yürek nasıl da öğreniyor kendi kendine konuşmayı..
Sessiz ol gönlüm,
Hoş konuşsan da benden başka duyanın mı var sanki..
Sen yine de sus,
Bir duyan olursa ikimizi
Deli sanacak senle beni..
Bir duyarlarsa görecekler acizliğimizi..
Acziyetimizi bilmek Yaradana mahsus
Sen o yüzden ille de sus!
Devamını Oku

12 Ocak 2012 Perşembe

Bana Mukayet Ol!

 Bir tuhaf hüzün...Karla karışık güneş, gözyaşına karışmış gülüşler, yeise bulaşmış ümitler, kasırgalı meltemler. İçime saçılmış tezat duygular.. 
 Sağa dönsem;duvar, sola dönsem; dalgalar. Duvara çarpsam kırılırım, dalgalara bıraksam kendimi boğulurum... Her zaman bir seçme şansı
oluyor insanın; en kötü anında bile...Yara alıp ölmeyi de kendi seçiyor insan, geri dönmeyi de, yaralarla beraber yürümeyi de.Şimdi kırılmak
mı seçilir, dalgalarda boğulmak mı?
 Bir yanım kapat gözlerini boğul derken delicesine, kırılmaktan paranoya sahibi olmuş ruhum hala, "yine de bir düşün" diyebiliyorken,
iradem şaşkın...Muhakememin karşısına oturmuş duygularım.Yani orda da bu çatışma kıran kırana...
 Bazen seçme şansım olmasa keşke diyorum. Ruhum şeriat istiyor. Demokrasiyi sevmiyorum(!)
 Tutup elinden çekiyorum yine aklımı...Ey akıl! Düş önüme....Şu ışıkları bir yak hele, gölgelerle boğuşmaktan kurtar önce beni..
Kırılmadan, duvarlara çarpmadan bitmez bu yol, öyleyse tut duygularımın da elinden ki, kanayan yerlerime tuzlu su dalgaları
vursun.
 Tamam...Kandırmıyorum kendimi...Biliyorum, bu yaman çelişkiler bitmeyecek. Biliyorum, elimi her uzatmamda önce yanıp,
Sonra kanayıp, en sonunda pişerek yaşayacağım hep..
 Derin yaralarım bitmeyecek. Belki de hep bir yenisi daha eklenecek.
 Mutluluklarım olacak, yanında nefes aldığım insanlar da...
 Beni bir kelime kurtaracak sonra; "Denge"... Tezatlıklardan oluşan bir bütün oluvericem sonunda. Yürüyüp yürüyüp ; "Bu anı bir kere daha yaşamıştım"
diyerek, molalar vericem yol kenarlarında, bir kaç nefeslik.. Kağıt- kalem molasındayım şimdi. Bir sayfa da ben karalarım en fazla...
 EY AKLIM! !BANA MUKAYET OL!!!















Devamını Oku

Yara Limanı

 Kırılırsın...Kimi bilerek yakar canını, acısın diye, kimi bilmez bile senden neleri götürdüğünü,
kimisi de yine bilerek kırar, kendine gelesin diye.. Fark eder mi tavrı, tarzı? Kırar,ezer,geçer,
çoğu zaman ardına bakmadan gider.
 Kırarsın...Bazen bilerek, bazen istemeyerek, bazen sarsmak adına ama kırıp geçersin sen de işte..
Farkın kalmaz seni ezip geçenlerden...Yargılarsan kendini anlarsın senden gidenlerin ne diye gittiğini
Anlamazsan gider durursun boş yere..Gittikçe, geleceğini de çizersin önüne; gittiğin herkesten,
bişreyler götrdüğün her insandan, birşeyler yaşayarak yürümektir artık kaderin.
 Anlamazsın, bir de anlaşılmaz hissedersin...Kırılırsın, kırdığını göremezsin. İçinde bi canavar var,
zaptedemezsin. Önce seni yer bitirir, sonra en yakınını çoğu zaman, en kıyamadığını. Kaçarsın,
insanlardan kaçtığını sanırlar. Susarsın, adını gamsız koyarlar. Gidersin, kaçtı bilirler.
Ne savaş Ya Rabbim!
 Kalmakla çözülmeyecek yaralar saklıdır yürekte bazen. Konuşmakla çözülmeyecek, anlatmakla tükenmeyecek.
Bazen ailenden miras kalır, bazen dosttan, bazen sevgiliden. Zaman ilacıdır deyip kandırmaya çalışırlar.
Zaman..İlaç değilsin.En çabuk yine sen gelip gidersin...Zaman ilaç olduğunu sandığın yaralarını tekrar
tekrar altın tabaklarda sunar önüne.."Afiyet olsun"
 Kalmakla çözemeyince gitmeyi denersin. Gidemezsin. "Nereye gidiyosun birader" der, takılırlar peşine ya da
hiç olmadı, gittiğin yerde yeni bir "yara limanı"...
 Eee ne yapacağız şimdi? Herkes kendi çözümünü bulur elbet...
 Ben buldum; Giden gitsin, kalan sağlar benimdir...
 Ben mi? Olduğum yerde sayarım... Bazen roma rakamlaryla, bazen arapça rakamlarla. Görüntüler farklı,
içerikleri bir.. Yani yine kandırırm kendimi mücadele ediyorum diye...Almanca da sayarım, Fransızca da..
İtalyanca da; Ein, deux, tre.................
Devamını Oku

11 Ocak 2012 Çarşamba

Ben Artık Ezberledim Susmayı

Beklememeyi bilirim ben..
Karanlık gecelerde,gün doğsun diye beklemem mesela..
Hastalandığımda iyileşmeyi de beklemedim hiç..
Beklememeyi öğrendim ben...
Beklerken kaybettiklerim arasında buldum, beklemeyi de...
Beklemezken anladım,
Ne de ağır gelmiş omzuma beklediklerim...
Ertelemedim hüznü,
Unutmadım sevinci,gülmeyi..
Ne gelirse açtım ardına kadar kapılarımı..
Talan etti gelenler;
Kimi yıktı, geçti,
Kimi sevdi..bende kendisini besledi...
Kimi onarayım derken harap etti..
Boşverdim, Öğrendim..
Kırılmamayı öğrendim mesela,
Kırdıklarını görmezlerken,
Sadece kendimi kırdığımı anladım..
En çok da sessizliği öğrendim..
Konuşurken anlatmamayı,
Gülerken;aldatmadan,ağlamayı(!)
Ben artık ezberledim susmayı.
Devamını Oku

Söz Gümüş Elbet,Sükut Altın...

Sustukça çatlatıyor beynimi düşünceler,
Konuşsam ses tellerime yapışıyor yanlış cümleler
Elle tutamıyorum avuçlarımı yakıyor,
Görülebilecek gibi değil,dağları aşıyor..
Zaman geçtikçe büyüyen sadece yaş değil elbet,
Değişen bir insan var en nihayet..
Değişime,büyümek;
Acıya,tecrübe;
Susmaya,gizem adı takılmış..
Duygulara isim takmak marifetten sayılmış...
Nerde kalmış tarif edilemiyen,
Söylemeye dilin hicap ettiği cümleler?
Söz gümüş elbet,
Sükut altın..
Gümüşe altından çok kıymet verirken nerdeydi aklın?
Bekle...Bekle ki dön sözüme
Bekle ki, sen de dön bir bak içine!



Devamını Oku

10 Ocak 2012 Salı

Düşler Ülkesi

Düşler ülkesinde yaşamak lazım şimdi yine..
Dünyadan çoook uzak bi yerde
Yapmadığım şey mi sanki?
Dünyaya sırt çevirmek bu kadar kolayken,
Dünyaya dalıp yara bereyle uğraşmak neden?
Alıp eline gül dalından kılıçları,
En bağlı olduğun yerden keseceksin hayatla bağını,
Zaten sen kesmezsen hikmetinden sual olunmayan,
Sevdiklerinle arana azrailcikler gönderecek
Ayrılık da ölümden zor değil ya.
Çukurlar olacak yollarında,
Düşeceksin,kanayacaksın,
En sevdiğin hislerin çamura bulanacak
Gözyaşından önünü göremeyeceksin,
Köprüler çıkacak karşına, düşler yurduna geçesin diye
Korkacaksın elbet
Feda etmek,vazgeçmek yakıtı olacak ayaklarının
Eksilerek değil,
Ağırlıklarından kurtularak gideceksin
Ayırt etmeyi öğreneceksin;
Acınla-imtihanı
Hayırla,-şerri
Gitmekle-geçmeyi..
Dik durmayı değil belki,
O'na dayanarak güçlü hissedebilmeyi..
Bir düş olacaksın sen de,
Kurduğun hayallerin içinde.. 
Kendine uzaktan bakabildiğinde..
Devamını Oku

Günaydın

Bazen mecburen uyanıyor insan...Gözünü açamasa da, kirpiklerinin arasından sızmaya çalışan ışığa kızıp;
"Al işte,oldu mu, uyandım!" diyerek kalkıyor rahatından.
Bazen uyanmaya fırsatın olmadan bir de bakıyorsun gün bitmiş...
Uyanmamak da var inadına.Uyandım diye herkesi kandırıp,bütün gün uyumak...
Ama en zoru da uyandığın halde,uyuyor gibi yapmak kendi kendne; ürkmesin yüreğin diye.

Bugün uyanmaya vaktim olmadı...
Belki de zaten hiç uyumamıştım?
Sahi ya en son ne zaman uyudum ben?
Yine en güzel yaptığım şeyi yapıyorum işte;
Uyuyor gibi yapıyorum,uyumayı unutmuş gözlerimle..

Günün İçini canımı acıtmayacak elyaflarla dolduruyorum..
Sıkıca tutunuyorum kalbime,takıyorum aklımı koluma,
Ohooo ver elini keyif(!)
İyiyim ben...

Sabah naralarımı sıktım kafama bi kaç el,
Neşterledim idam sehbasında duyguları...
Kan revan içinde koşuyorum güne;"Heeeyy beni de bekle..."
Devamını Oku

9 Ocak 2012 Pazartesi

Gece Yine

Zaman mıdır geceyi,gündüze çeviren?
Yoksa güneş midir geceyi yok eden?
Ya da zaten "güneşin doğuşun"nun gizli öznesi "zaman" mıdır?
Öyle ya,elbet gün doğar..
Günün doğacağını bilenler de, elbet bilir gecenin kapıda olduğunu..
İkindi vakti doğmuş hüznüm; geceye yakın, günü yitirmiş..
İçimde yanan şu küle soğuklar bile kar etmemiş!
Her gün,her gülüş,her huzur ardı, 
Akşama açılmış ruhumun yol geçen hanı kapıları..
Devamını Oku

DolunaY

Gündüzlere kapatıp gözlerimizi, gecelere açar olduk.
Zifiri gecelerde el yordamıyla yürümeye çalışırken de, önümüze gelene çarpar olduk...
Attığımız adımların büyüklüğünü görmek bir yana dursun,ne tarafa yürüdüğümüzü göremedik ki.
İleri mi,yoksa geri mi?
Had, hudud kalmadı.Göz görmeyince gönül katlandı (!)
Gözden ıraklar, gönüle ırak sayıldı (!)
Korkularımız öyle çoğaldı ki artık, yüreği ne yöne pusula etsek altından havf kıvılcımlanır oldu,yaktı yüreği..
Geceyi örttük üstümüze...
Güneş bizi ürkütmekten sakınırcasına dolunaylar gönderdi semamıza.
Başımızı kaldırıp bakmaktansa,önümüzdeki gölgeliklerden korktuk...

Şİmdi biraz ışık görsek, korkup, kurt adama dönüşmemiz bu sebepledir belki...
Karanlığı mı sevdik, yoksa işimize mi geldi körlük...
Aydınlığı mı unuttuk?
Baharı, çiçeği, kuşu, kelebeği...
Yüreğin gözünü kör edince bir kere,
Kaç ışık yaksan göze nafile...
Yönünü unutunca asıl ışığın, çıkan dolunayda başını göğe kaldırcak irade nerde?
Artık gölgelerden kaçmakla, ışığa sövmekle yanan bir ömür...Çekilecek çile mi?
Ey gözümden ırak, gönlüme yakın!
Gönül gözüme sunduklarınla açılsın körlüğüm...
Dağılsın bu karanlık artık, sussun baykuşlar.
Duayı unutturma, var oluş sebebim!
Bu gölgelerden sana döndür yüzümü ki ellerimi semaya açtığımda görebileyim aydınlığı.
İrademe bırakırsan başımı kaldırmayı,irademe İsmi azamından tecelliler lutfet...
Her karanlığın bir aydınlığı ver elbet.
Bekliyorum..Nurundan bi lahzacık sunarsın diye..

Devamını Oku

YalnızlıkErtesi...

Upuzun yalnızlıkları olur bazen insanın.Geceler boyu düşünüp, gündüzleri narkozlu gibi geçirdiği..Hastalığa da benzemez ki, ilaç verince geçsin...
Upuzun sahiller boyu düşünür,düşünür,düşünür..Kıyıya en yakın yerlerde kendi dalgalarını seyreder denizlerde..Yetmez denizler, okyanuslar arar..
Bir ada bulur, içinde tek ayak üstünde durabilecek olsa da küçücük bir kara parçası..
Kendisine tutunmak isterken,her elini uzatışında yüreğine,tırnakları pençe olur da kanatır..
Kalbinin yerini bulamaz bazen ritimsizlikten.
Bir ses, bir kıpırtı,bir esinti olsa diye bekler..Beklemeyi istemeden hem de.
Tutunacak dal istemez insan bazen, keser bütün dalları tek tek..
Yürüyecek yol istemez,kaybeder kendisini yolsuz bi ormanda.
Ufka baktıkça,günü-geceyi gördükçe,yaz-kış geçtikçe,durmakla,beklemekle ölünmediğini anlar insan..
Mecbur adım atar denize,
Başlar ormanda yol yapmaya tekrardan..
Kendine dar ettiği dünyasını, genişletmeye çalışır,çaresiz...
Aslında güçlüdür insan, en az inandığı kadar..
Ve inanmadığı kadar çaresiz..
İmanın içindeki acziyet..Vazgeçmek anındaki teslimiyet..Ve birşeyler olur illaki Hak'tan işaret..
Perde aralanır sanki biraz;
Özlediği güvene, aradığı şefkate, sırtını Yar(adan)a dayamanın hiç bişeye benzemeyen sıcaklığına sarılınca anlar insan. inandığı kadar güçlü olduğunu.
Şaşkınlıkla kızar kendisine,kaybettiği zamana..
Ama o muhteşem kudretin esmalarının parıltılarıyla bakar kendisine..
Şimdi tam da bi ayna hükmündedir..
Ya Şafi!Ya Rahman!Ya Rahim!Ya Cebbar!Ya Müheymin!
Artık olayları da unutur,insanları da, o gözleri kamaştıran İsm-i Azamın içinde.
Madem ki Melik Sensin Ya Rabb, ne haddime oturup ağlamak..
Şefkat tokatlarının içimi yakan hüznünün sebebi Keffaret midir,imtihan mı,sarsılmak mı..
Bilemem..Sebebe ihtiyacım yok artık..Sonucu Sana böylesine sığınmaksa boğ beni hüzünle,başım üstüne..
Elhamdülillah..

"Mâdem hayat Esmâ-i Hüsnânın nukuşunu gösterir; hayatın başına gelen Her şey hasendir. Meselâ, gayet zengin, nihayet derecede sanatkâr ve çok sanatlarda mâhir bir zât,
âsâr-ı sanatını, hem kıymettar servetini göstermek için, âdi bir miskin adamı, modellik vazifesini gördürmek için, bir ücrete mukabil, bir saatte murassâ, musannâ, yaptığı
 gömleği giydirir, onun üstünde işler ve vaziyetler verir, tebdil eder; hem, her nevi sanatını göstermek için keser, değiştirir, uzatır, kısaltır. Acaba şu ücretli miskin adam, o zâta dese,
"Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla vaziyet veriyorsun, beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun"demeye hak kazanabilir mi? "Merhametsizlik, insafsızlık ettin"diyebilir mi?
İşte, onun gibi, Sâni-i Zülcelâl, Fâtır-ı Bîmisâl, zîhayata göz, kulak, akıl, kalp gibi havâs ve letâif ile murassâ olarak giydirdiği vücud gömleğini Esmâ-i Hüsnânın nakışlarını göstermek
 için çok hâlât içinde çevirir, çok vaziyetlerde değiştirir. Elemler, musîbetler nevinde olan keyfiyât, bâzı esmâsının ahkâmını göstermek için lemeât-ı hikmet içinde bâzı şuâât-ı rahmet
ve o şuâât-ı rahmet içinde latîf güzellikler vardır."26. Söz 4. Mebhas
Devamını Oku

8 Ocak 2012 Pazar

Selam olsun...

Bilinmeyen,tanınmayan yerlere ilk adımı atmakta çekinsem de,tatlı bir heyecanı da olmuyor değil..
İlk adımdan sonra kolaylaşıyor herşey...
Yeni şeyler her zaman iyi geliyor insana.Gönlümün tenha kıyılarından yol bulup,satırlara dökülenleri,bambaşka gözlerin okuyup,bambaşka gönüllerin hissedip,farklı pencerelerden bakan zihinlerin düşünecek olabilme fikri garip bir beklenti uyandırıyor bende sanırım..
Her yönümle,her halimle,benliğimle ilerde dönüp arşivime baktığımda hatıra kalsın istiyorum bu blog..Hatıralarıma renk katacak,beni eleştirecek,teşvik edecek,düşündürecek,öğretecek,gören gözler olsun istedim..Onlara selam olsun..Hayır olsun inş...
Devamını Oku