31 Aralık 2012 Pazartesi

"Yeni Yıl"


                Yeni olan her şey neden kutlanır?  Yeni ev, yeni iş, yeni araba, yeni yıl. İyisiyle kötüsüyle eskisi bitti gitti, yeni gelene iyi temennilerde bulunmak lazım fikri mi var herkeste. Yeni olanın, heyecan vermesi fıtri bir hal elbette ama biz bunu da her şey gibi abartarak yaşıyoruz.
                Yeni başlangıçlar bana pek de öyle kutlanması elzem gibi gelmiyor. Bir kere geniş çapta geçmiş muhasebesi yapıp, ders alabilmeyi gerektiriyor. Yeni olması demek, benim daha güçlü, daha dik durmamı gerektiriyor ki, bu da hep daha fazla mücadele demek oluyor. İçinde her “yeni” geçen cümle beni ürkütüyor. Mesela; yeni aldığım her şey Allah’ a hesabımı zorlaştırıyor, yeni öğrendiğim şeyler, uygulamamı icap ediyor, yeni kararlar güç gerektiriyor.
                Elbette güzel hissettiren yanları da var. En önemlisi bana yeni bir şans veriliyor. İrademle düzelmesi için uğraşabileceğim yeni fırsatlar tanınıyor. Lakin başa dönecek olursam, bütün bu yenilikler, kutlamalardan çok, hafif bir irkilmeme yol açıyor. Belki de yaşlanıyorumdur. Hani küçükken yeni yaş kutlamalarımız bizim için tarifsiz bir sevinçtir ama anne-babamız kendi doğum günlerinde o sevinci yaşamazlar, hatta  babannelerimiz-dedelerimiz doğum günlerini hatırlamaz, hatırlayan kısmı da ağlayarak karşılarlar. Benimkisi de o nevi bir yeni yıla giriş herhalde. Yaptıklarım, yapamadıklarım, yanlış yaptıklarım, isteklerim…. Ve dönüp baktığımda kurduğum hep aynı cümle; “ Zaman nasıl da geçiyor öyle.”
                Müslüman olmak, en çok ümitvar olmaktan geçiyor. Yeni yıla umutla girmek lazım ama muğlak bir umuttan önce; geçen sene ne isteyip, ne kadarını yapabildiğimin muhasebesini yapabilmem lazım. Sonrasında yapabildiklerim kadar sevinip, yapamadıklarıma verilen bu yeni şans için şükretmem gerekiyor.
                Yeni yıla iyi dileklerle girmek mühim ama kuru ümit temennilerini sığ bulan biri olarak, yeni seneye girdiğimiz saatlerde dualarda buluşup, birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye edebildiğimiz bir gece diliyorum. İnsanları haramlara çağıran, tüketimin had safhada olduğu bir gecede kainatın dengesi bizim dualarımızla sağlanır belki de kim bilir? 
Devamını Oku

12 Aralık 2012 Çarşamba

Sebepleri Aşabilmek


“Yaşamak”  endişesi sarmış milleti. Ne tarafa dönsem; ya hayatını yaşamak isteyenlerin hırsına çarpıyorum, ya da yaşamak istediklerini yaşayamayanların ağlamalarına. Ne yaşadıklarına şükredebilmeyi öğreniyorlar, ne de yaşayamadıklarına Allah’ ın hayrı olarak bakmayı. Rabbim ne sabırlı, ne Kerim! Hala herkesin  isteklerini de dinliyor, gönlünün sızısını da.          
Kalpteki üzüntünün de hikmetleri var. Hikmetlerin hakkını teslim edebilmek lazım. Bir düşünmeli; Sınırsız acıları kalbinde hissedebilen insan, bu dünyada yaşamak için uğraşmakla acısını azaltabilir mi? Hadi kendini bastırıp, bir şekilde bunu başardı diyelim, ya sonra? Eline en fazla ne geçebilir bu dünya adına? Devamı gelmeyecek lezzetlerle mi kandıracak kendisini?
Dünyayı kalpten terk etmek isteyen insan, önce kendi dünyasında musibet sandığı ama aslında kendisine hayır olan olaylardan doğan feryatlarını terk etmeli. “Fıtratımda hüzün var” deyip, kaçılmıyor. Verilen o hüzün nimeti acaba neden bende var diye kaçımız düşündük ki? Belki de kızdık kendimize, “Ben neden böyleyim” diye. Öyleyse, önce duyguları Hakka eriştirmek gerekli.
Bir husus daha var ki; bu benim de en çabuk hataya düştüğüm konu. “İnsanlara kızmak”  Çok tabii gelişen bir duygu, refleks belki. Halbuki; insanlar sadece sebep, Yaradanın göstermek istedikleri farklı. Bazen diyorum ki, insanların kalbimi kıracağını düşündüğüm anlarda; gözümü kapatıp, unutayım karşımdakini, hatta söylediklerini de duymayayım. Cümlelerin arkasını görene kadar gözümü de ağzımı da açmayayım. Allah yardım eder de görürsem sırrını, gözümü açtıktan sonra, benden daha güçlüsü olabilir mı?
            Ömür geçiyor. Ne kadar vaktimiz kaldı bilinmez. En azından  tefekkür etmekle başlayıp, yaşayıp,  uygulamayı istemek lazım.  O’ nun hazinesi geniş. Bir ömürde alamayacağınız huzuru, tek nefesinize sığdırmak da O’nun iradesinde. Arayışınızı görüp, ahirette sonsuz saadetle size cevap vermek de. 
Devamını Oku

2 Aralık 2012 Pazar

Gönül Çatışmaları


Şimdi hangi yağmuru bekliyorsun gönlüm?
Yetmedi mi bu kadar zulüm kendine?
Bitmedi mi yaşın, yıkımın, vedan?
Ne zaman ayağa kalkmak niyetin?
Nicedir bekliyor dimağım kendine gelmeni
Ama yok, sen illa paramparça edeceksin kendini!
Hangi yoldan sağlam döndün, bîçare serseri!
Bilmem ki daha kaç dönülmez akşam geçmeli?

Ufka bakan pencerelerini kapattıkça,
Maziye çevirdin yönünü.
Sana mı kaldı sorgusu suali?
Hikmeti görebilmeyi umud ederken,yuvarlanıp düşeceksin,
Sürünerek çıktığın merdivenleri!

Şimdi hangi nöbettesin karanlığın ortasında?
Uykularını def edip, ışık mı ararsın katran karalarda?
Kapat hadi gözlerini,
Tut ki zil zurna sağırsın herşeye,
Tut ki yürüyemiyorsun; ne maziye, ne müstakbele!
Tut ki kendini, ben yol alayım kendime!

Şimdi hangi sessizliğe saklandın ey gönlüm?
Tut ki kayboldum zihnimin çıkmazlarında,
Gayri, benden hayır yok artık sana!
Bunca yıl çektim kahrını,şimdi sus da, yol ver bana!
Devamını Oku