12 Aralık 2012 Çarşamba

Sebepleri Aşabilmek


“Yaşamak”  endişesi sarmış milleti. Ne tarafa dönsem; ya hayatını yaşamak isteyenlerin hırsına çarpıyorum, ya da yaşamak istediklerini yaşayamayanların ağlamalarına. Ne yaşadıklarına şükredebilmeyi öğreniyorlar, ne de yaşayamadıklarına Allah’ ın hayrı olarak bakmayı. Rabbim ne sabırlı, ne Kerim! Hala herkesin  isteklerini de dinliyor, gönlünün sızısını da.          
Kalpteki üzüntünün de hikmetleri var. Hikmetlerin hakkını teslim edebilmek lazım. Bir düşünmeli; Sınırsız acıları kalbinde hissedebilen insan, bu dünyada yaşamak için uğraşmakla acısını azaltabilir mi? Hadi kendini bastırıp, bir şekilde bunu başardı diyelim, ya sonra? Eline en fazla ne geçebilir bu dünya adına? Devamı gelmeyecek lezzetlerle mi kandıracak kendisini?
Dünyayı kalpten terk etmek isteyen insan, önce kendi dünyasında musibet sandığı ama aslında kendisine hayır olan olaylardan doğan feryatlarını terk etmeli. “Fıtratımda hüzün var” deyip, kaçılmıyor. Verilen o hüzün nimeti acaba neden bende var diye kaçımız düşündük ki? Belki de kızdık kendimize, “Ben neden böyleyim” diye. Öyleyse, önce duyguları Hakka eriştirmek gerekli.
Bir husus daha var ki; bu benim de en çabuk hataya düştüğüm konu. “İnsanlara kızmak”  Çok tabii gelişen bir duygu, refleks belki. Halbuki; insanlar sadece sebep, Yaradanın göstermek istedikleri farklı. Bazen diyorum ki, insanların kalbimi kıracağını düşündüğüm anlarda; gözümü kapatıp, unutayım karşımdakini, hatta söylediklerini de duymayayım. Cümlelerin arkasını görene kadar gözümü de ağzımı da açmayayım. Allah yardım eder de görürsem sırrını, gözümü açtıktan sonra, benden daha güçlüsü olabilir mı?
            Ömür geçiyor. Ne kadar vaktimiz kaldı bilinmez. En azından  tefekkür etmekle başlayıp, yaşayıp,  uygulamayı istemek lazım.  O’ nun hazinesi geniş. Bir ömürde alamayacağınız huzuru, tek nefesinize sığdırmak da O’nun iradesinde. Arayışınızı görüp, ahirette sonsuz saadetle size cevap vermek de. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder